alageyik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alageyik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2017 Salı

Tabiattan Muradım Var.

23. yıla merdiven dayayan yavan hayatımızda, ilk defa göğe uzanan ellerimiz kendilerine muhatap buldular. İlk defa duamız kabul olundu, arş-ı aladan ''Hadi yine iyisin, isteğini okeyledim'' sesi yankılandı. Zira bugünlerde meteoroloji bültenleri, nefes aldığım coğrafyada başı '4' ile başlayan çift haneli sayıları gösteriyorlar. Çünkü geçenlerde bir dörtlüğü, karşımdaki yarım rakı bardağını seyrederek anın rehavetine kapılıp okumuştum:

''Bahar gelsin, karşı dağa çıkayım.
Belki derdimize çare bir çiçek
Toplayıp devşirip derman eyleyim,
Açılan yaramı sara bir çiçek.''

Alnımdaki teri silerken, yaradana sitem ettim. Beni dinlediğini varsayarak kendisine figan eyledim:
 ''Bak Allahım, biliyorum beni sevmezsin. Seni sevmediğimi de bilirsin. Aramızda şefkate dayalı bir hukuk yok fakat makamından dolayı sana saygı beslediğimin farkındasın. Bile bile duamı aşırı bir dönütle kabul edip, kıvranışımı seyredip gülüyorsun. Ben sana 'bahar' demiştim, 'yaz' değil. Ben sana 'Bir çiçek açsa yeter' diye dua ettim. 48 derece, gerekli miydi?''

Bir an gökyüzünün kulakları sağır eden bir uğultuyla yarılacağını bekledim. 7. kattan siyah kanatlı iki meleğin üzerime doğru inip, ''Gerekliydi ehehee'' deyip tekrar uçup yerlerine döneceklerini...
Bekledim fakat cevap yok. Gök yarılması yok. Uğultu yok.
Ve meleklerin kanatları beyazdır.

''Esirgeyen, bağışlayan ve daha birçok fantaziyi bünyesinde barındıran Allahım. En azından hayalimin boşa çıkmaması için, siyah kanatlı iki melek yapamaz mıyız? 5 dakikanı alır?''

Cevap yok. Gök yarılması yok. Uğultu yok.
Kendi cevabımı, kendim bulmamı bekliyordu. İmkanın imkansızlığını hissettim. Çaresizliğimi hissettim. Ne yapacağımı bilmez halde olduğumu hissettim ve yanımda bişeyler üfleyen çalgıcıya kulak kesilip, içimden diğer dörtlüğü geçirdim:

''Karşı dağda ala geyik sesi var,
Sordum o geyiğe, bende nesi var.
Kavalın bir acı inlemesi var,
Çobanı düşürür zara bir çiçek''

Zatımı zara düşürecek çiçek, hangisiydi peki? Kuzukulağı mı, ebegümeci mi, geven mi? Öksüzali mi, çipir mi, ağlayangelin mi?
Cevap yok.
Gök yarılması da.
Bu kez uğultu var. Bir mesaj uygulaması uğultusu. Gözlerimi telefonumun ekranına diktim. Bildirim, en son ne yazdığımı hatırlamadığım kadın arkadaşımdandı: ''Ağlasana?''
Cevap vermedim. Göğü de yarmadım. Evime gidip tarçın kokan yatağıma uzandığım zaman ona kusura bakmamasını, mesajını görmediğimi söyleyecektim. Ardından ''Erkeklerin ağlamayan varlıklar olduğunu belirtecektim. Ve sonra gözlerimi karşımdaki Yılmaz Güney resmine dikip, proleterliğim ile övünerek sevdiğim o türküyü dinleyecektim:

''Ben de bir aşığım, Reyhani adım.
Sorun çiçeklere, az mı ağladım.
Benim tabiattan tek bir muradım,
Götüreyim nazlı yar'a bir çiçek''

Kim öğretti bize bunu? Sol mememizin altındaki cevahir yosun bağlamış kayaya döndü. Zara düşmek için çiçek arar, ağladığımızı yalnız çiçeklere açık eder olduk.

Ekleme: Raviyan'ın köpekbalıkları var. Yazılarını, onlarla fikir alışverişi yaparak yazar. Ve yazarken ekseri hard black metal dinler. Taslak olarak 5 gündür blogda duran bu yazıyı, aklındaki eklemeleri yapamadan, eksik olarak yayına koyuyor. Zira erkek balığı öldü. Blogda yazmaktan daha önemli işleri var. Dişi balığına, koca yası tutarken eşlik etmesi gerekiyor. Ve Raviyan yanlışlıkla Azer Bülbül dinledi. Pink Floyd çalarken yazılan bu yazıya devam etmek için gereken havayı, bu sebeple kendinde -şu an için- bulamıyor.

Minimum 95 göğüs ve kalça ölçüleri olan, katana kullanmayı bilen, sevişirken topuklu ayakkabılarını çıkarmayan, 600 HP ve üzeri Amerikan arabasına sahip olan, köpek dişlerine pırlanta taktırmış sarışın okurlarımız varsa ve eksik kalan bu yazıyı tamamlamak için Raviyan'a yardım etmek isterlerse, yorum bölümünden ulaşabilirler.

Yeni Ekleme: Başlık desteği için çok değerli Gogo'nun bana teşekkür ettiğini varsayabiliriz. -Ahbar

Sağlıcakla.