rakı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rakı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ağustos 2017 Salı

25 Lira.

Sayın yolcularımız trenimiz 15 temmuz kızılay milli irade.... gider.  Dear passengers this train goes to.....

Bir de gelecek istasyon milli kütüphane.

Bu şartlar altında civarımdaki yaş almış insanlara yer versem mi fikrini tartıyordum. Sonra gerçekten kaç yaşında olduklarını merak ettim, göründükleri kadar yaşamışlar mıydı? Yoksa metroda yer kapmak için bir makyaj mıydı bu? İkincisine karar vermiş olacağım ki yerimden kalkma zahmetine girmeden, karşımda kitabını karıştıran beyefendiye takıldım. 'Ne baktın beh?!' gibi bakınca toparlandım, mahcup tavırlarla cebimden telefonumu çıkarıp elmasını ona  göstererek bir şeyler okuyormuşum gibi yaptım.  Neredeyse ezbere bildiğim cümlelere göz atmak dışında bir şey yapmıyordum. TCK hükümlerinde dikkatimden firar etmiş bir bucak arıyordum aslında.

Derken 15 temmuz kızılay milli durak... Ne kadar milli bir şehirdi doğrusu, içimde alevlenen milli duyguları zor bela bastırarak kendimi Olgunlara attım. Saat Olgunlar saatini geçmişti ama açık iki komşu esnaf tezgahlarını henüz toplamamışlardı. Çünkü rakı içerken korsan kitap satmak ayrı bir keyifti... Sanırım. Uzattıkları çay bardağını yağlı görüntüsüne rağmen dudaklarıma götürürken kitapları süzdüm. Bu daha büyük bir keyifti bence. Sıkı pazarlıklar sonucunda bir kaç kitaba iki paket sigara parası değer biçtik.Pazarlık etmek oldukça güç oldu, bangır bangır bağıran Ankara arabeskinin sesi bizimkini bastırıyordu nitekim ama sessiz sakin de yağlı çay bardağından rakı içilmezdi ki zaten canım.

''Bunu oku bana teşekkür edeceksin.'' Dedi. Oldukça iddialıydı. Kendi ihalesini büyüttü ''sevmezsen getir yerine iki kitap!'' Aman tanrım dedim ama susmadı. ''Seversen de oku getir yerine istediğin kitabı al git!''
Bir daha söyle dedim, söyledi. İçtiği gayri milli içki üzerine de ant etti.

Gün batmıştı ardından tepelerin, son metrolar ayrılırken milli duraklardan; ben eve varmıştım. Haklı olarak mutluydum tabi. Kitaplarım, kanıma giren alkol, burnumdaki anason kokusu...

Türkiye'nin hiçbir yerinde, hiçbir mekanda beş kitap ve iki pavyon dublesini bu kadar ucuza alamazsınız. Müzik, verilmiş sözler ve muhabbet de ikram üstelik. 25 lira, harcadığım belki en verimli 25 lira.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Hala Gözü Kör Olmamış Şarkılar

Hava kararmış.
Yine 31'e dalmışım. Saat 23:15.
Ağır ağır yürüyüp odama girdim.
Kara kutumdan bir bardak Amerikan viskisi alıp, arkamı döndüm:

Ucuz nevresimlerle bezeli yatağımın üzerinde, Sanat Güneşi.
Bir an göz göze geldik.
''Hürmetlerini sunarım yavrucuğum'' deyip, gülümsedi.

Elimdeki bardağa baktım. Hala doluydu.
Hemen gün içinde vücuduma tavuk dönerden başka herhangi bir uyuşturucu madde alıp almadığımı kontrol ettim, yoktu. Toparlandım.

''Estağfirullah efendim'' dedim.
''Ben hürmetlerimi sunarım, öldünüz sanıyordum''

Yeniden gülümsedi.

Pis dudaklarımın henüz elimdeki viski bardağına temas etmediğini farkedip, payımı kendisine uzattım: ''Buyrun lütfen. Bahtiyar olurum.''

Armağan ettiğim içkiyi kabul edip bir yudum aldı.
''Ben de viski seviyorum'' dedi.
''Biliyorum'' dedim. ''Siz öldükten sonra Neşet Ertaşın 'arahı', sizin viski siparişi verdiğiniz gece kulübü oturması çok anlatıldı dilden dile.''

''Hadi ya...'' dedi. ''Vay aq''

Kaşlarımı çatıp hayretle yüzüne baktım, şaşırdım.

''Öhö, şey yani. Hah hah. Hayret bir olay efendim :') '' diye düzeltti.

Rahatladım. Evet, insan olmak bizatihi sansasyoneldir ama Zeki Müren'in 'q' ile küfretmesini göğüsleyemezdim. Çünkü Zeki Müren terbiyeli bir insan. Çünkü terbiyeli insanlar küfür etmezler.

''Siktir lan.'' dedi. ''Bunu kim uydurdu?
-Efendim?..
+Heh heh, yok bişey yavrucuğum. Sohbet edelim, kafi.


''Kedi nah çıkardı efendim, les go'' dedim.
''Kendimi sizden esirgeyecek değilim.''

Ağır bir hareketle elini kaldırdı, tüm viskiyi tek yudumda içip bitirdi...
Bardağı usulca yanındaki masaya bıraktı ve ipek sesi, kahverengi duvarlarımda yankılandı:

''Bir güneşe, bir de sana bakamam.
Bir ateşi, bir elini tutamam.
Bir nefessiz, bir de sensiz kalamam.
Çöllerde su gibi özledim seni'' dedi.

Anladım. Kanımı içmeye gelmişti.

''Ben özlemedim efendim'' dedim.
''Özlemek, 'kavuşmak istemek' demek. Ben kavuşmak istemedim.
Kavuşmak, çilemi boşa çıkarır.
Kavuşmak ateşimi zayıflatır.
Kavuşmak yarama basıp ağladığım tuzu temizler.
Kavuşmak onca zaman kendi ellerimle soyduğum derilerimin, kendi ellerimle kırdığım kemiklerimin, kendi ellerimle yolduğum saçlarımın, kendi ellerimle parçaladığım tenimin anlamını çalar.
Kavuşmak sahip olduğum büyüyü bozar. Farkettiniz mi efendim? İnsan kaybetmekten korkmadıklarını, unutmaktan çekinmediklerini özler. Ben özlemedim.''

Yüzüme baktı. Beni haksız bulması olanaksızdı.
Başarının onuruyla mağrur, bekledim...

''Teşekkür ederim'' dedi. ''Yeniden ölsem iyi olacak''

Yavaş hareketlerle doğruldu, ayağa kalktı.
Vedalaşmadan, yavaş yavaş, kapıya doğru yürümeye başladı ve mırıldandı:

''Böyle bir kara sevda, kara toprakta biter...''

https://www.youtube.com/watch?v=4IXvAKE80ho
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Muhsin Ünlü; eğer beni görüyorsan, teşekkür ederim.